Yemek, tarihin her döneminde taşıdığı özel ve farklı anlamlarla sosyal yaşamın önemli bir unsurudur. Kültürel etkileşime sebep olarak, uygarlaşma adına evrensel bir bütünleştirici özelliği vardır. Yemek kültürü, toplumun içinde bulunduğu dönemin ekonomik ve kültürel yapısındaki değişimlerden etkilendiği gibi artık son dönemlerde iklim değişikliğinden de etkilenmektedir. Dünya üzerindeki nüfus arttıkça, üretim biçimleri ve tüketim alışkanlıkları da değişmeye başladı.
Doğal kaynakları bolca tüketen ve karbon emisyonu oluşumuna sebep olan sektörlerden biri de Gıda Endüstrisi. Tarımsal açıdan bakıldığında da, küresel sera gazı salınımında tarımın ortalama %24’lük bir payı vardır ve son verilere göre bu sektörden kaynaklanan salınım 2050 yılına kadar %50-90 artacaktır. Gıda üretimi karbondioksit emisyonlarının da üçte birini oluşturuyor. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre hayvancılık ise sera gazı emisyonlarının yüzde 15’ini oluşturuyor. İnsanların beslenme alışkanlıklarını değiştirmediği sürece, Paris İklim Zirvesi hedeflerini tutturmanın mümkün olmadığı belirtilerek, beslenme alışkanlıklarında değişim çağrısı yapılıyor. Sürdürülebilir gastronomi, bu noktada ihtiyaç duyulan tarım ve gıda devriminin yaratıcılarından biri haline geliyor.
Sürdürülebilir gastronomi, yemeğin hazırlanma aşamasında hiçbir doğal kaynağın boşa harcanmamasını, bilinçli ürün seçimini ve üretimin gelecekte de çevreye ve sağlığa zararlı olmayacak şekilde devam ettirilmesini vurguluyor. Doğaya saygılı yollarla üretilen, sağlıklı ve yerel kültüre uygun gıdayı tercih etmeyi teşvik ediyor. Bu maddeleri hayata geçirebilecek noktaya gelmemiz için de geleneksel gastronomi mirasını koruyup yöresel ürünleri gün yüzüne çıkarmamız gerekiyor.
Beslenme alışkanlığımızın, iklim değişikliği üzerinde ne kadar etkili olduğunu rakamlarla değerlendirecek olursak çarpıcı bilgiler ortaya çıkıyor.
Örneğin; su kullanımı açısından bakacak olursak 1 fincan kahve için harcanan su miktarı 140 litre, 1 kg muz 860 litre, 100 gramlık çikolata için 1700 litre, 1 dilim ekmek 40 litre, Bir adet sade pizza için 1260 litre, 1kg sığır eti için 15500 litre su harcanıyor.
Bütün bu üretim sonuçlarında, bir de tüketilmeden israf olan gıdalar sebebiyle de doğal kaynaklarımız boşa harcanmaktadır. BM’nin raporuna göre 2019 yılında 931 milyon ton gıda çöpe giderken 690 milyon insan açlıktan etkilenmiştir. BM’nin 2030 yılına kadar kişi başına düşen küresel gıda atığını yarıya indirmeyi hedefliyor.
Son günlerde yaşanan orman yangınları, sel felaketleri, kuraklık, aşırı sıcak hava dalgaları iklim krizinin insanlık için kırmızı alarm verdiğini gösteriyor. Orman yangınları, kuraklık ve sıcaklıklar önümüzdeki 10 yıl içerisinde bugünkünden çok daha fazla olacak.
Güvenli ve sağlıklı gıdaya ulaşmak, sürdürülebilir gastronomi ile coğrafi işaretli ürünlerimizi kültürümüzü gelecek nesillere taşımak için önlem almak ve iklim değişikliğine karşı dirençli hale zorundayız. Gastronomi Turizmi Derneği olarak, sektörel farkındalık çalışmaları yapmayı önemsiyor ve tüm paydaşlarla işbirliği yaparak gerek ülkemizin turizminde lokomotif görevi gören gastronomi turizmini gerekse sürdürülebilir doğa anlayışını geliştirmek için göreve hazır olduğumuzu bir kez daha kamuoyu ile paylaşıyoruz.
Sonuç olarak, tüketeceğimiz kadar ürünü almak ve alırken de gezegenimize ne kadar etki ettiğini düşünerek seçim yapmak iklim değişikliğini tabağımızda kontrol edebileceğimizi gösteriyor. Artık gezegeni besleme vakti…!