Ana Sayfa Haberler Serdar Karcılıoğlu’nun Kaleminden;Gastronominin Büyüsü ve Yemeklerin Ardındaki Hikayeler

Serdar Karcılıoğlu’nun Kaleminden;Gastronominin Büyüsü ve Yemeklerin Ardındaki Hikayeler

“Değerli RESTO ailesi sevgili arkadaşlar,

Bu köşede ilk yazımı Üyesi ve bir Danışma kurulu ferdi olmaktan onur duyduğum Gastronomi Turizmi Derneğimizin ruhuna uygun bir Gastronomi konusu ile ilgili bir yazı kaleme aldım. Benim paylaşımlarımda daha çok Ülke turizmimiz ile ilgili tespitler bulacaksınız tabii ki Turizm ve Gastronomi et ile kemik gibidirler çoğunlukla bu olguyu da elbet vurgulayacağız.

Sevgi ve saygılarımla…”

 

GASTRONOMİNİN BÜYÜSÜ VE YEMEKLERİN ARDINDAKİ HİKÂYELER

Yemek, sadece bir ihtiyaçtan çok daha fazlasıdır. O, kültürlerin taşıyıcısı, ebeveynlerinin şahidi, sahiplerinin dışavurumudur. Gastronomi ise yemek yeme eylemini sanat ve bilimle buluşturur; sofradaki her lokmayı bir hikâye, bir anlam bütünlüğünü haline getirir.

Bir tabak düşünün: İçindeki özellikler, yalnızca tatların değil, coğrafyaların ve geleneklerin de birleşmesidir. Mesela Türk mutfağını ele alacak olursak, Anadolu’nun bereketli ürünlerinden gelen buğdayı, zeytin ağaçlarının gölgesinde büyüyen zeytinleri, yaylalarda yetişen bitkileri düşünün… Bütün bunlar hem geçmişin hem de doğanın bize bir armağanı değil midir?

Aynı zamanda Gastronomi, bir yemek kültürünün ötesinde; Ülke Turizminin bileşenleri tarih, sanat, kimya ve sıcaklığın bir araya geldiği çok disiplinli bir alandır.

Günümüzde sadece yemek yemek değil, yemek deneyimini yaşatmak için önemli bir kavram haline gelen gastronomik değerlerimiz İnsanların tat almalarının yanı sıra bir hikâyeye, bir anıya ya da bir kültüre dokunmayı arzulamalarının sonucu olarak da ayrıca ön plana çıkıyor…

İşte gastronominin özellikle ülkemizde büyümesi de bu anlayışa olan hasretin gerçekleşmesi ile oluyor.

Bir yemeğin hikâyesi, kullanılan malzemelerin kaynağından başlar.

Yerel konaklamaların tercih edilmesi Ülke turizmi açısından da hem büyümenin sürdürülebilirliği hem de yemeğin düzenlenmesini sağlar.

Mesela Antep mutfağı tariflerimizde ilk akla gelen şeyler baklava ya da kebap olabilir. Ancak bu lezzetin ardındaki gerçek olan bölgenin toprak örtüsüne, iklimine, ustaların özünden, yüzyıllar boyunca birikmiş tarifelere kadar uzanan derin bir miras yaşatır.

Son yıllarda gastronomi, turizmin önemli bir parçası haline geldi. “Gastro-turizm” olarak sunulan bu trend, insanlara sadece bir yeri gezmekle yetinmeyip, o bölgedeki mutfak kültürünü de deneyimlemesini sağlıyor. Türkiye bu alanda oldukça zengin bir potansiyele sahiptir. Hatay’ın zengin mutfağından Ege’nin sağlıklı otlarına, Karadeniz’in balıklarından Doğu Anadolu’nun eşsiz kebaplarına kadar çeşitlilik, yemek yemenin ilgisini artıran birer unsur olarak önemini her geçen gün artırmaktadır. (Sevgili okurlarım, bu noktada bir sonraki yazımda bu önemli kültür ve oluşuma direnen otellerdeki bir israf ekonomisine dönüşmüş her şey dahil sisteme değineceğim)

Ancak gastronomi, yalnızca geleneksel tatlarla sınırlı kalmayıp, Moleküler gastronomi gibi modern akımlar, yemeği bir sanat formülüne dönüştürmektedirler. Sıvı azotla kurutulmuş tatlılar, tütsülenmiş kokteyller ya da yenilebilir çiçekler gibi yenilikler, tüketilebilir bir deneyim ile çalışan şefleri hem bir sanatçı hem de bir bilim insanı gibi bir noktaya getiriyor. İşte ünlü lastik firması Michelin bu konuyu markası ile anılan şefler ve restoranlar oluşturarak taçlandırmış ve her geçen gün portföyünü genişletmek için özenle çalışmaktadır.

Sonuç olarak, lezzetin peşinde geçen bu yolculuklar, sadece midemizi değil, ruhumuzu da doyuruyor ve de dünyadaki paralı gezginlerin tercih edecekleri bir Türkiye çerçevesinde Ülke turizmimizin bu yönde gelişmesine katkı sağlaması için Gastronomi Turizmi Derneğimiz önderliğinde çok çalışmalıyız.

Sevgilerimle,

serdar@karcilioglu.com