Cumartesi, Mart 22, 2025

“Benim İstanbul’um”…

“Benim İstanbul’um” …

Çukurcuma…

Doğduğu günden bu yana nice tarihe, nice başlangıçlara, aşklara, kitaplara, şarkılara ev sahipliği yapan sevenin çok sevdiği, sevmeyenin de hiç sevemeyeceği kadar ulu, kadim, büyülü, zaman zaman acımasız,soğuk, zaman zaman da cüretkar ve sadık bir şehirdir İstanbul…

Yedi tepeli kentin her bir sokağında tarihe tanıklık etmiş nice kültürün izlerine rastlamak mümkündür. Kelimenin “gerçek” manasıyla bir İstanbul yazarı olarak kabul edilen Ahmet Hamdi Tanpınar, bu büyülü şehirden bahsederken, eserinde bir yazı kahramanına “İstanbul’u bulamadan, kendimizi bulamayız” dedirtmiştir. Haklıdır da…

 

Ne güzel seslenir İstanbul’a Buket Uzuner ; “İstanbulum Ben, imparatorlar gözdesi, sultanlar diyarı, şehirler kraliçesi, dünyanın en şaşırtıcı, esrarengiz, muhteşem şehriyim! Umut mavisi, zehir yeşili, turkuvazım! Kalabalıkların ve yalnızlıkların başkentiyim. Bir bacağı Asya’da öbürü Avrupa’da sere serpe uzanmış, dünyada içinden deniz geçen tek şehir benim!

İstanbul, yüzyıllar boyunca dünyanın en önemli şehirlerinden biri olmuş ve Türk tarihinde de Osmanlı İmparatorluğu döneminde Fatih Sultan Mehmet’in gerçekleştirdiği fetih sonrasında önemli bir yere sahip olurken, günümüzde dahi her gün daha değerli ve önemli bir yapı sunuyor. Bu kapsamda geçmişin tarihi değerlerini halen koruyan ve mimarisiyle dünyaya örnek olan İstanbul, günümüzde ne kadar metropol ve kozmopolit bir şehir olsa da halen insanların ilgisini çekiyor. Her ilçesinde ve her semtinde bambaşka bir yaşam kültürü barındıran İstanbul, özellikle sokakların kültürüyle bambaşka bir yapı sergiliyor. İstanbul’un Beşiktaş ilçesinde göreceğiniz bir sokak ile Kadıköy ilçesinde göreceğiniz bir sokak çok başka bir kültüre ve yaşam tarzına sahip olabiliyor. Özellikle kentin Avrupa yakası ile Anadolu yakası arasında yaşam standartları, ekonomik standartlar ve mimari yapılar arasında büyük bir farklılık bulunuyor.

Bu hafta sizlere İstanbul’un en eski sokaklarını barındıran Çukurcuma’dan bahsetmek isterim…

Burası, güzelim İstanbul’un en eski ve en nadide ilçelerinden biridir. İlk geldiğim yıllarda kulağımda sevgili Mehmet Güreli’nin şarkıları, usul usul arşınlamıştım derme çatma kaldırımlarını…

Çukurcuma, eski mimarisi ve rengarenk evleri ile herkesin ilgisini çeker. Her köşesinde sanat evleri ve müzelere rastlamak mümkündür. Sokaklarında kentin asıl sahibi kedileri görmek huzur verir.

İsminin hikayesi ise şuradan gelir ; bir rivayete göre Fatih Sultan Mehmet’in fetihten sonra ilk cuma namazını burada kıldığı söylenir. Ordularıyla birlikte gelen  Fatih Sultan Mehmet, “Cuma namazını şu çukurda kılalım” der. Daha sonra çukur ve cuma kelimelerinin birleşiminden oluşan Çukurcuma ortaya çıkıverir.

İlçedeki binaların çoğunu  tarihi yapılar oluşturur. Burada içinden  güzel kokular gelen (benim İstanbul kokusu diye tabir ettiğim…) antikacı dükkanları vintage ürünleri, eşine az rastlanır hediyelik eşyaları, takıları ve pek çok nadide parça ve eseri bulabilirsiniz.

 

Müzelerden bahsetmezsem olmaz…

Masumiyet Müzesi’ni herkes bilir. 2012 yılında açılan müzede eğer okuduysanız; Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi kitabındaki pek çok eseri bu müzede görebilirsiniz. Ziyaret etmek isteyenler, pazartesi haricinde salı , Çarşamba, Perşembe, Cuma ve cumartesi günleri sabah 10:00 ile 18:00 arası uğrayabilir.

Edebiyat dünyamızın en ünlü yazarlarından biri olan Orhan Kemal’in hem kendi özel eşyaları hem de eserlerini barından Orhan Kemal Müzesi önemli bir diğer müzedir.

Ya  hamamları…

Benim gibi hamam tutkunu iseniz; Galatasaray Külliyesi’nin içinde yer alan tarihi Galatasaray Hamamı’nı bilirsiniz… Yapılış tarihi 1481 yılına kadar uzanır. II. Beyazıt’ın İstanbul’a hediyesi olduğu söylenir. Bir de Çukurcuma Hamamı vardır… I. Abdülhamit’in eşi, II. Mahmut’un da manevi annesi Nakşedil Sultan tarafından 1830 yılında yapılmıştır. Aya Triada Kilisesi yine II. Abdülhamit tarafından, 1880’li yıllarda yapılmış, iki küçük çanı bulunan şirin bir kilisedir.

Fransız Sokağı…

Kafeleri, caz barları, resim galerileri, açık arttırmalara şahit  olabileceğiniz antikacıları, Fransız şarkütericileri… Benim de çok sevdiğim yerlerden biridir. Burada eskiden gaz lambalı sokak lambaları varmış. Sonra bir sebepten kapatılıp, yeni düzene yenik düşmüş…

Acıkınca  ne yenmeli?…

Neşeli Günler adlı Yeşilçam’ın vazgeçilmez yapıtında hepimizin hatırladığı “Asri Turşucu”  tam buradadır. Lezzeti ise, evlere şenlik…  : )

Bir Balkan göçmeni Türk olarak köfteye olan özel ilgim, Çukurcuma Köftecisini öğrenmeme yetti. Burada da lezzetli bir menü seçebilirsiniz…

Her sokağında büyülü bir hikaye gizli olan İstanbul’da anlatılacak, hatta öğrenilecek ve  vazgeçilmeyecek öyle yerler var ki… İyi ki varsın İstanbul ! Seni sevmek delilik !

 

 

Bu hafta  benden bu kadar…

Yeniden görüşünceye dek afiyetle kalın…

Nermin Öztaydaş